8 Mart 2008 Cumartesi

Sarıgül, Olacak Gibi Ama Zamanlama Bakımından Şansız

Solu toparlayıp ayağa kaldıracak bir lider bulma konusunda yıllardır yaşanan arayış, CHP’ nin son olağanüstü kongresi sonrasında bir kez daha hızlandı. Bu hususta kamuoyunda ve özellikle de medyada değişik tartışmalar yaşanmakta ve kimin bu işin üstesinden gelebileceği hususu üzerinde kafa yorulmaktadır. Sonunda, yılardır herkesin yakından tanıdığı lider adayı pek çok isim arasından Mustafa Sarıgül’ ün ismi ön plana çıktı. Öteden beri parlak bir siyasi kariyere sahip olan Sarıgül’ ün adı, son yerel seçimlerde partisinin AKP karşısında pek varlık gösterememesine rağmen, rekor düzeyde bir oy alarak Şişli belediye başkanlığı görevini sürdürme başarısını göstermesi ile birlikte, daha da bir ön plana çıkmaya başladı.

Sarıgül; genç, dinamik ve CHP’ nin tabanından yetişme samimi bir sosyal demokrat. Ama çizdiği profil itibariyle klasikleşmiş sol lider tipinden çok, kendisi gibi son dönemde ortaya çıkmış olan Erdoğan’ a ve (etrafına verdiği kişisel güven hissi itibariyle de) bir ölçüde Ağar’ a benzemektedir. Onlara benzemektedir derken, “Sarıgül’ ün kendine has orijinal bir tarafı yok” gibi bir şeyi kast etmiyoruz kuşkusuz. Elbette ki Sayın Sarıgül’ ün de, tıpkı zamanın Ecevit’i, Demirel’i, Özal’ı yada bugünün Erdoğan’ı gibi ülkeye hizmet etme konusunda kullanacağı kendisine özgü bir liderlik yapısı ve birikimi vardır. Böyle bir görüntü çizdiği için zaten Sarıgül, insanlar tarafından sempati ile karşılanmakta ve yıllar yılı siyasette tutarlı ve düzeyli bir politik çizginin sürdürülüp iktidara gelme konusunda hasret çeken sol tabana heyecan vermektedir.

İstanbul Şişli belediye başkanı Sarıgül’ ün ünü tüm Anadolu’ ya yayılmış durumda. Anadolu gezilerine çıkıp, orada halkla kucaklaşma konusunda gerekli çabayı göstermektedir.. Bu konuda Erdoğan’ ı hatırlayalım. O da İstanbul Büyükşehir Belediye başkanıyken, ta Siirt’ lere kadar giderek oralarda mitingler düzenler ve halka konuşmalar yapardı. Nitekim hapse girmesine sebep olan o meşhur şiir okuma hadisesi de böyle bir konuşma sırasında cereyan etmişti.

Sarıgül de geçenlerde Sivas ve Tokat’ ı kapsayan bir gezi düzenledi. Oradayken, gazetecilerin soruları üzerine, “içinde ısmarlama insanların, ithal adamların ve tefecilerin olmadığı bomba gibi bir kadro” kurduğunu ve “bomba gibi bir programla” geldiğini açıklıyordu.

Sarıgül ve arkadaşları, anlaşılan, henüz tabanda nabız yoklama yada eğilim belirleme diyebileceğimiz bir sürecin içerisinde bulunmaktadırlar. Bunun için, ortaya nasıl bir kadro ve program çıkaracakları henüz tam olarak belli değilken, erkenden bir değerlendirme yapmak her ne kadar bir açıdan sakıncalı ise de, yine de, bu konuda öneri niteliğinde bir iki söz söylemenin yerinde olacağı kanaatindeyiz.

Evet gerçekten de, siyasette her şeyden önce program ve kadro konusu çok büyük bir önem arz etmektedir. Hazırlanan program ile bu programı halka takdim edip temsil edecek partinin, lider ve vitrinindeki diğer kişilerden en alttaki yerel temsilcilere kadar tüm kadrosunun, halkın onaylayacağı bir şekilde belirlenmesi gerekmektedir.

Kadrolar tabii ki halkın önünde duracak ve onun yolunu açacak bir özelliğe sahip olacaklardır. Ama bu durum, onların halktan büyük ölçüde kopuk ve onu bir şekilde küçük ve hor gören bir noktada bulunabilecekleri anlamına da gelmemektedir. Ülkeyi yönetmeye talip bir siyasi ekibin, en azından görünüşte dahi olsa, halkın üzerinde böyle bir izlenim bırakması lazım ki, kendisinden bu konuda icazet alabilsin. İktidara geldikten sonra, halk bu kez, ülkenin başına getirmiş olduğu bu grubun seçim öncesindeki söz ve davranışlarında ne derece samimi oldukları konusunda bir kanaate varır ve bir sonraki sandığa gidişinde buna göre kararını verir.

Ama bir parti, daha en başta, oy alamayacağı kesin olan bir program yada sempatik olmayan bir kadroyla halkın karşısına çıkarsa, bundan olumlu bir sonuç elde etmesi mümkün olmayacaktır.

Bugün, 19. Yüzyılın sonlarının dünyasından çok daha farklı bir toplumsal zihniyet ortamında bulunuyoruz. Örneğin ekonomide artık, sermaye kadar emeğin ve onun temsilcisi olan sendikaların da önemi herkesçe anlaşılmış durumdadır. Optimal sosyal faydanın sağlanması amacıyla, tüm farklı kesim ve kurumlara, toplumdaki mevcut ağırlık ve önemleri nispetinde ehemmiyet verilmelidir.

İşte, kanaatimizce Sarıgül ve arkadaşlarının, solda güçlü bir birlik kurmak için bu gibi önemli hususları göz önünde bulundurmaları icap etmektedir.

Ancak son bir husus daha var ki, o da şudur: Bilindiği üzere, Sarıgül gibi bir kıymetin solda liderlik ve (belki de) birlik için ortaya çıktığı bu dönem, sağın genişleyerek toparlandığı ve tek başına iktidara geldiği bir zamana denk geldi. Üstelik, ortada (kendisi gibi) genç, dinamik ve halk tarafından başarılı olarak görülen Erdoğan gibi, başbakan koltuğunda oturan karizmatik bir rakip var. Önemli bir terslik olmazsa şayet, Erdoğan AKP’ si en az bir dönem daha tek başına iktidara gelecek gibi. Sarıgül bu nedenle şanssızdır, diyoruz. Zaten sol siyasal geleneğin de lider harcama konusunda oldukça sabırsız bir yapıya sahip olduğu hepimizin malumudur.

Ama olsun..eskiden halk, önündeki, başarısızlıkları kanıtlanmış olumsuz liderler arasından hangisine oy vereceği konusunda tereddüde düşerken; şimdi, bir birinden parlak liderler arasından seçim yapmak durumunda kalacaktır. İşin güzel tarafı da bu zaten...

21/07/2004, İstanbul

Hiç yorum yok: