3 Mart 2009 Salı

Bir Çaya Bile Kafayı Takar Hale Gelmek



Toplum olarak çok çay içeriz. Öyle ki, sevsek de, sevmesek de; yada canımız istese de istemese de fazlasıyla içeriz şu mereti.

Evde, işte, ofiste; mola verirken, misafir ağırlarken.. yada başka herhangi bir vesileyle…

Canımız sıkıldıkça ve ne yapacağımızı bilmez bir halde ellerimizle oramızı buramızı kaşımaya, koltuğumuza sırtımızı dayayıp şöyle bir gerinerek omurga kemiklerimizi “oh!” diye kütürdetmeye başladığımızda hemencecik aklımıza o rahatlatıcı düşünce gelir: Çay içmek.

Ofisteysek şayet, hemen telefona gider elimiz. Telefonu açan çaycıya yalvarır bir ses tonuyla milli abı hayatımız olan çayı dileniriz. O an canımızın gerçekten çay isteyip istemediğine yada bu içeceğin bünyemize getirisi ve götürüsünü hiç düşünmeden isteriz. “Çay getir” yada “tazele çayları” repliği pelesenk olmuştur yediden yetmişe hepimizin ağzında.

Bu arada dostlar, sözüm kahvehane ve bilumum benzeri mekanlarsan dışarı. Çayın ve türevi alkolsüz diğer içeceklerin ana varlık sebebi oldukları bu neviden mekanlardaki çay içme tarzının anlatılışını burada hariç tutuyorum.

Benim bahsettiğim, genelde iş yerlerindeki, çalışma ofislerindeki çay içme alışkanlığına dairdir. Malum, cumartesi dahil haftada 6 günü “ofis” denen mekanlarda geçiyor, eskilerin “beyaz yakalılar” dedikleri, kariyer sahibi bizim gibi çalışma erbabının.

Aslında bu çay içme alışkanlığı toplum olarak bizde yaygın bir gelenek haline de gelmiştir diye düşünüyorum.

Hele odamıza bir misafir geldiğinde, “hoş geldin” deyip kendisiyle merhabalaştıktan sonra henüz muhabbete başlamadan önce, hemen söze girip “ne içersiniz” diye sorarız.

Bu misafir, uzaklardan gelen çok yakın bir ahbabımız yada akrabamız olabileceği gibi, yan odaların birinde çalışan bir iş arkadaşımız yada kendilerini hiç tanımadığımız ve tamamen iş icabı olarak gelmiş olan yabancılar bile olabilir.

Yine de kendilerini oturtur oturtmaz, her şeyden önce “ne içersiniz” diye sorarız. Bu geleneğin toplumuzdaki misafirperverliğin ufak bir göstergesi olduğunu düşünürüz. Hatta çoğunlukla “bir şey içer misiniz” diye, direkt “ne içersiniz” ifadesine nazaran daha alt perdedeki bir teklifte bile bulunmayız. Üstelik, içmem diyenlere mutlaka bir şeyle içmeleri yönünde ısrarcı davranır ve sonrasında yeniden bir şeyler ikram etmeye çalışırız.

Bunu yapmak için aman aman öyle cömert olmaya da gerek yok. Günde 50 çay ısmarlayana bile toplumumuz “cömert” ve “gönlü bol” gözüyle bakmaz çünkü. Bu konuda normal davranış sergileyen hemen herkesin bu standart cömertliği sergileyeceğini herkes kabul eder.

Hadi diyelim ki, şöyle böyle az buçuk tutumlu olanlar, misafirlerine doğrudan “ne içersiniz?” diye sormazlar da daha dolambaçlı ve ısmarlama konusunda daha az istek hissi uyandıran “bir şey alır mıydınız” cümlesiyle bir zarf atarlar. Misafir de zokayı yutup “sağ olasın, bir şey almayayım” demeye kalmadan bizimki hiç ısrarcı olmadan gözlerini hafifçe önüne eğerek “peki” deyip bu sıkıcı faslı kapatırlar.

Hele bir de, nadir de olsa, bazıları daha var ki, bu çay söyleme konusundaki cimrilikleriyle insanı çileden çıkarırlar.

Böylelerinin odasına gidersin. Beklersin ki “çay içer misin” diye sormasını. “Lügatlerinde “çay tazeleme” yada “başka ne alırsın” diye bir ibarenin bulunmadığı bu gibi kişilere gittiğinizde 10-15 dakika bekledikten sonra, o sırada oradan geçmekte olan çaycının “bir şey alır mıydınız efendim?” diye sorması üzerine, çaycının sorusunu aynen size yöneltip “ben bir şey içmeyeceğim, sen alır mısın?” diye seni hepten enayi yerine koymaları yok mu…İnsanın fıttırası geliyor. Bu gibi durumlarda çay içesiniz kalmıyor artık. Her şeyden nefret ediyorsunuz. Günlerden beridir çay içmemiş olsanız bile o kızgınlık ve kırgınlıkla “hayır, bir şey içmeyeceğim” diyebiliyorsunuz bazen.

Odasına misafirliğe gittiğiniz kişinin çay ısmarlamadaki cimriliğinin şiddeti karşısında akıl diye bir şey kalmamıştır sizde. Duyduğunuz kızgınlık nedeniyle normalde kokusuna bayıldığınız o güzelim çayı yudumlamaktan mahrum bırakırsınız kendinizi bu gibi durumlarda.

Halbuki, böyle, bir çay ısmarlamayı bile esirgeyen ve çay söylememek için bin bir yolu deneyen kişiler, günde içecekleri 4-5 çayı bedavaya getirmek için oda oda dolaşarak “otlakçılık” yapmaktan da geri kalmazlar.

Kendi odaları dışında ısmarlarsan üst üste 10 çay içmeye “hayır” demeyecek olan bu gibi kişiler, odalarında yalnız başlarınayken, kendi fişleriyle ya hiç içmezler yada en fazla bir iki çayla iktifa ederler. Yanlarında başkaları olduğunda ise çay ısmarlama olayını asla hatırlamak istemezler.

Bir çayın hesabını bile bu şekilde yapanların en katıları ise, odanıza geldiklerinde sizin hesabınızdan kendilerine çay istemeye kalkarlar. Siz onlardayken ise, bu sefer, “yahu hocam, yarım saat oldu oturduğumuz, bir şeyler söyle içelim de gidelim artık” dediğinizde pişkin pişkin “çay içip de ne yapacaksınız” deyip yüzleri hiç kızarmadan çayın zararlarını sıralamaya başlarlar.

Hepimizin etrafında, bir çaya bile bu denli önem veren cimri tipler vardır. Bu gibi kişilere bazen o kadar kıl oluyor ki insan, başkalarına günde 100 çay bile ısmarlasan bir saniye bile düşünmezsin. Ama böylelerine ısmarladığın bir çay bile gözüne batıyor. Sizi de, kendilerine söylediğiniz bir çaya kafayı takar hale getiren onların bu cimri ve sözde uyanık tutumlarıdır aslında.

Etrafımdaki arkadaşlara soruyorum. Bu konuda benimle benzer şeyleri onlar da düşünüyor. Demek ki, bu kafaya takma sorunu sadece bende değil, böylesine cimri insanlarla muhatap olan herkeste varmış.

Her neyse arkadaşlar, bu günlük de bu kadar yeter.

Kendinize iyi bakın…


Yazarın diğer linkleri:

http://blog.milliyet.com.tr/Blogger.aspx?UyeNo=1217991
http://www.hudutgazetesi.com/10.php
http://www.edirneyenigun.com/default.asp?daily=gazete&islem=11