8 Mart 2008 Cumartesi

Osmanlı’ nın Polonyalı Şövalyelerinden Amerika’ nın Kürt Peşmergelerine…

Osmanlı, şövalye, Amerika ve peşmergeler… Yazının başlığında iki öbek halinde yer alan bu dört kelimenin birbirleriyle nasıl bir ilişkisi bulunabilir acaba? ABD’ nin yada CİAnın peşmergeleri kavramına, Türkiye’ de ülke ve bölge siyasetini az buçuk takip eden sıradan vatandaşlar bile belli ölçüde aşina oldukları muhakkak; ancak, Osmanlı’ nın Polonya şövalyelerini duyan pek az insan vardır sanırım. Hele bir de bu iki kavram arasında bir münasebetin bulunduğunu bilebilecek olanların sayısının son derece az olduğunu düşünüyorum.

Konuya tarihi bilgilerimizi hafiften şöyle bir yoklayarak girelim isterseniz. Osmanlı tarihinden başlayacağız tabii ki. Osmanlı’ nın kronolojik olarak daha önce geliyor olmasının ötesinde, son on-on beş yılın bir ürünü olan CIA peşmergesi olgusundan hemen herkesin bir şekilde haberdar olabileceğini düşündüğümüzden dolayı Osmanlıların Polonyalı şövalyelerle olan macerasından başlamak gerekiyor.

Bilindiği üzere, tarihimizde Lehistan olarak geçen Polonya ile ilk karşılaşmamız, bu halkın Kosova Savaşında Sırplar tarafında karşımızda yer almaları ile başlamıştır. Daha sonra defalarca savaş meydanlarında karşı karşıya geldiğimiz Lehistan ile aramızda zamanla güçlü dostluk ve müttefiklik bağlarının geliştiğini görüyoruz.

Lehistanla aramızda, ilk kez parçalandığı 1773 yılına kadar zaman zaman o denli güçlü ilişkiler kuruldu ki, bu münasebetler, Kanuni döneminde iki ülke arasında “ebedi ahitname” imzalanacak seviyeye ulaştı(1533).

Son parçalanmasında Polonya; Rusya, Avusturya ve Prusya arasında paylaştırılarak 123 yıl boyunca bağımsızlığını yitirdi. Osmanlı Devletinin, Orta Avrupa’ daki bu eski müttefikini, uğradığı bu talihsiz akıbetten kurtaracak gücü olmasa da, bu ülkenin işgalini kabul etmeyen tek devlet yine Osmanlı oldu.

Osmanlı Devleti, bağımsız bir devletten yoksun kalan Polonyalılara her zaman dostça yaklaşarak bu ülkeye mensup siyasi göçmenlerin kendi başkentinde serbestçe faaliyet göstermelerine müsamaha gösterdi ve başta Rusya olmak üzere, kendilerine düşman öteki devletlerin, kendi ülkesine ilticada bulunmuş insanları iade taleplerini red etti.

Osmanlılar, Polonya halkına insani olarak genel manada hiçbir yardımlarını esirgemezken, diğer yandan da, bu ülkenin bağımsızlığı için özgürlük mücadelesi veren aydın, soylu ve generallerine kucak açmayı ve bu konuda onlara gerekli siyasi ve askeri her türlü desteği vermeyi de ihmal etmemiştir.

Nitekim, o dönemde Paris’ de (sürgünde) kurulan Polonya Milli İhtilal Hükümetinin İstanbul’ a gönderdiği iki general olan Czajkowski ve Zamojski önderliğinde, bugünkü Polonezköy’ ün bulunduğu mevkide, Rus ordusundan kaçanlarla Polonya’daki işçi ve köylülerden oluşan Polonyalılar bir araya getirilerek bunlardan “Sultanın Dragonları” ve “Sultanın Kazakları” adlı iki askeri birlik teşkil edildi.

Burada eğitilen Polonyalı askerler, daha sonra müslumanlığa geçerek “Mehmet Sadık Paşa” adını alan Micheal Czajkowski komutasında Kırım Savaşında Ruslar’ a karşı savaştılar. Fakat Kırım Savaşının galibi olmadığı için Polonya’ nın kurtuluşu da başka bir bahara kaldı.

Savaştan netice alamayan Polonyalı savaşçılar, daha sonra ailelerini de yanlarına getirerek, Prens Adam Czajkowski adına kurulmuş olan ve Polonezköy’ ün Cumhuriyetten önceki adı olan Adampol (Adam’ ın Çiftliği)’ de tarım ve hayvancılıkla uğraşmaya başlarlar.

Birinci Dünya Savaşı sonunda Polonya bağımsızlığını kazanınca, buradaki mültecilerin büyük bir kısmı ülkelerine geri döndüyse de bazıları Polonezköy’ de kalmaya devam etti.

Bugünlerde İstanbulluların sakin bir hafta sonu geçirmek için uğradıkları turistik bir muhit olan Polonezköy ahalisinin atalarının tarihsel geçmişi ile ABD’ nin Saddam’ ı devirmek üzere I. Körfez Savaşı sonrası dönemde eğittiği, ancak, Saddam ve Barzani ikilisinin Talabani’ ye karşı Kuzey Irak’ da gerçekleştirdikleri ortak saldırı sonucunda hayatları tehlikeye girince apar topar bir şekilde Türkiye üzerinden aileleri ile birlikte Guam Adasına taşıyarak eğitimlerini orada sürdürdüğü ve nihayet, Saddam’ ın devrildiği II. Körfez Harekatı sonrasında kurmayı planladığı düşünülen federe (yada bağımsız) Kürt Devletinin askeri ve sivil bürokrasisinin çekirdeğini teşkil etmek üzere geri getirdiği peşmergelerin macerası arasındaki ilginç benzerlik, büyük devletlerin güçsüz halkları kendi menfaatleri doğrultusunda kullanmaları konusunda geçmişle bugün arasında pek bir farkın bulunmadığını göstermek bakımından oldukça anlamlı bir tarihi vakıadır. 24/02/2005, İstanbul.

Hiç yorum yok: