8 Mart 2008 Cumartesi

Atatürk dış seyahate neden çıkmadı?

Böyle bir tartışmanın yeri mi diye soranlar olabilir belki, ama, tarihimizde son derece önemli bir konuma sahip bulunan Atatürk gibi bir şahsiyetle ilgili böyle bir hususun tarihçiler tarafından ele alınmasının ve varsa önemli bir nedeni, bunun ortaya çıkarılarak halkın bilgisine sunulmasının yararlı olacağını düşünüyoruz.

Bilindiği üzere, tarihte kral yada imparatorlar, çoğu zaman, sadece savaşlar nedeniyle düzenledikleri seferler dolayısıyla dış ülkelere giderlerdi. Bunun dışında pek dışarıya çıkmayan liderlerin, devletin başındayken dışarı çıkmamalarının en önemli nedeni, hiç şüphesiz, iktidarlarını (tahtlarını) kaybetme endişesi idi. Hatta seferler sırasında savaşa giden kral yada imparatorlar, bu nedenle, iktidar ve gücün kaynağı ve sembolü olan devlet hazinesi ve tahtı ile birlikte tüm ailelerini ve hatta yakın çevrelerini bile yanlarında götürerek, neredeyse başkentlerini boşaltıyorlardı. Bunun dışında çok zaruri olmadığı müddetçe, kral ve imparatorların kolay kolay ülkenin hatta başkentin dışına pek çıkmadıklarını görüyoruz.

Bizde de durum bundan farklı değildi. Şehzade oldukları dönemlerde pek çok yer gezen padişahlar, tahta oturduktan sonra, savaşlarda ordularının başında düzenledikleri seferler dışında, başkentin dışına ve hele yurtdışına hemen hiç çıkmazlardı. Osmanlı padişahlarından bir tek Abdülaziz, yanında, henüz genç bir prens olan II. Abdülhamit olduğu halde, Avrupa’ ya seyahate çıkmıştır. Ayrıca bir de, Mehmet Vahdettin’ in veliaht iken Almanya’ yı ziyaret ettiğini biliyoruz.

Diğer yandan, örneğin, aralarında hakikaten dinine düşkün olanların da bulunduğu 36 Osmanlı padişahının hiç birisinin aynı endişelerle hacca dahi gitmediğini görüyoruz.

Ulaşım ve haberleşme araçlarının henüz gelişmediği geçmiş dönemlerde, padişah ve kralların yapacakları uzak yurt dışı seyahatlerin önündeki en büyük engel olan iktidarın kaybedilmesi ihtimali veya ülkenin bir darbeye, bir iç isyana veya bir dış saldırı ve istilaya maruz kalması gibi tehlikelerin nedeni, açıktır ki; çağın teknik imkanlarının, ülkenin belli bir bölgesinde yada liderin terk ettiği başkentte baş gösterecek böylesi bir kargaşaya kısa bir süre içerisinde müdahale ederek olumlu sonuç elde edilmesine imkan verecek derecede gelişmemiş olmasıdır.

Şimdi asıl konumuza dönecek olursak; Atatürk neden yurt dışına gitmedi diyorduk. Aslında Atatürk, Birinci Dünya Savaşının başlarında, henüz genç bir subayken, Veliaht Vahdettin’ in Almanya seyahatinde kendisine yaver olarak refakat etmişti. Ama biz bu anlamdaki seyahati kastetmiyoruz. Bizim kastettiğimiz, Atatürk’ ün TBMM’ yi açıp başkanlığına getirildiği Nisan 1920 yada, en azından, Cumhuriyeti kurup cumhurbaşkanı seçildiği Ekim 1923’ den hayata gözlerini yumduğu Kasım 1938’ e kadarki devlet başkanlığı dönemidir. Bu arada geçen 15 yıllık cumhurbaşkanlığı ve buna 3 yıllık meclis başkanlığını da eklediğimizde, toplam 18 yıllık kesintisiz devlet başkanlığı döneminde hiç yurt dışı gezisine çıkmayan Atatürk’ ü bu süre zarfında, dönemin İngiltere kralından Yunan başbakanı ve İran şahına kadar pek çok lider ziyaret etmiştir.

İşin ilginç tarafı Atatürk, saydığımız bu liderlere iade-i ziyarette de bulunmamıştır. 1933 yılından itibaren iyiden iyiye hissedilmeye başlayan karaciğer rahatsızlığı, vefat ettiği 1938’ e gelindiğinde epey ağırlaşınca, doktorların tavsiyeleri üzerine son dönemlerini daha çok yurt içi gezlerde geçiren Atatürk, neden acaba uzun devlet başkanlığı döneminde hiç dışarıya çıkmadı?

Tarihte, lider seyahatlerine engel olan iktidarı kaybetme endişesi, haberleşme ve ulaşım imkanlarının, devlet ve ordu sistemleri ile silah teknolojisinin eskiye nazaran çok daha gelişmiş olduğu Atatürk dönemi için söz konusu olmadığına göre, bunun başkaca bir sebebi olsa gerek. Ama ne?...

Bu sualin sofistike bir cevabının gerçekten olup olmadığı bilinmez; ama varsa eğer, bunun ancak, döneme ilişkin tarihi geçmişin titiz bir biçimde irdelenmesi ile ortaya çıkarılabileceği muhakkaktır.

Başta Atatürk’ ün yüksek tarihi kişiliği olmak üzere, dönemin diğer saygın şahsiyetlerin manevi hatıraları rencide edilmeden, böylesine ayrıntı gibi görünen bir konuyla ilgili olarak tarihçilerin, konuyu tartışarak, olayın nedeninin ortaya konulabilmesi için bir tür beyin fırtınası yapmalarının faydalı olacağı kanaatindeyiz. 20/07/2005

Hiç yorum yok: