8 Mart 2008 Cumartesi

BOP (GOKAG)’ da Yer Almak Önemlidir.

Uzun yılların planlamasının bir ürünü olduğu anlaşılmakta birlikte, tartışılmak ve uygulanmak üzere son yıllarda dünyanın ve bölgenin gündemine sokulan Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) yada yeni adıyla Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Girişimi (GOKAG) kapsamında; ABD ve peşindeki, dünyanın belli başlı diğer güçleri, petrol ve diğer enerji kaynakları açısından stratejik öneme sahip olan Ortadoğu bölgesi ve mücavir alanında önemli yapısal ve siyasal değişiklikler yapmayı düşünmektedirler.

Dünya siyasetinde önemli ama (sakinlerinin güçsüzlüğünden dolayı pek de) etkisiz olan bu bölgede yer alıyor olması hasebiyle Türkiye de, bu proje ile yakından ilgisi olan bir ülkedir.

Nitekim sözkonusu projenin tartışıldığı Sea İsland’ daki G-8 zirvesine, Ürdün, Irak ve Afganistan’ ın yanısıra “demokratik ortak” vasfıyla Türkiye de başbakan düzeyinde katıldı. Ayrıca Türkiye, iki hafta sonra toplanacak NATO zirvesine de ev sahipliği yapacak. Burada da en önemli gündem maddesi yine BOP olacak. Anlaşılan Türkiye, baştan sona kadar bu işin içinde olacaktır.

Hükümet ve devlet, bu proje bağlamında ortaya konacak politikalara ortak yada destek olma konusundaki iradesini temkinli bir şekilde açıklarken; sağdan ve soldan hükümet dışı pek çok kesim, “emperyalizmin yeni bir formatı” olarak gördükleri bu tür çalışmalara hiçbir şekilde dahil olunmaması yönünde tepki gösteriyorlar.

Oysa, bizim de içinde bulunduğumuz bir coğrafyada ve birebir yakın komşularımız üzerinde tatbik edilecek olan, bizim dahlimiz ve inisiyatifimiz dışında geliştirilen ve uygulanmak üzere düğmeye bile basılmış olan böylesi bir operasyona katılmamak yada onun dışında kalarak gelişmelerden bihaber kalmak, o kadar da akıllıca bir siyaset olmasa gerektir.

BOP, biz istediğimiz için tasarlanmadı ve katılmıyoruz diye de rafa kaldırılacak değildir, hiç şüphesiz. Bu, özünde ABD’ nin kendi küresel hegemonik sisteminin bekası için, buna tehdit teşkil eden bölgelerdeki pürüzlerin giderilmesi amacıyla yapılması gereken bir tür tesviye –tüm bölgeyi global liberal ekonomiyle entegre, demokratik ve tam (yada kısmi) bir lakliğe sahip nispi bir tekdüzeliğe sahip bir yapıya dönüştürülmesi gayesinden bunu anlıyoruz çünkü- hareketinin planını oluşturan bu proje/girişim, işin aslı, Türkiye’ nin ulusal ve bölgesel çıkarlarına da uygundur. Üstelik Türkiye, kurulduğu günden beri dış politikada uygulayageldiği “uygar dünyayla birlikte hareket etme” siyasetiyle de uyumlu bir seçenek olma özelliğine de sahiptir.

Sevr’ in bazı maddelerini iptal ettirdikten sonra Osmanlı’ nın merkez enkazı üzerinde kurulduğu zaman Türkiye, savaşta karşı saflarda yer almış olmaları nedeniyle, dönemin dünyasına egemen olan güçlerin hasmı durumundaydı. Ama, “hasta adam”ın torunu Atatürk Türkiyesi, daha kurulduğu günden itibaren, gelişmiş ülkelerin dünyaya barış ve huzur getirme, medeniyeti geliştirme adına gerçekleştirdikleri neredeyse her toplantıya katıldı ve bunun için teşkil edilen Milletler Cemiyeti, Birleşmiş Milletler, NATO vb. hemen her kurum ve kuruluşa üye olmakta tereddüt etmedi. Hatta pek çok konuda, kendisinden beklenmeyecek derecede büyük bir performans sergileyerek bazı konularda medeni dünyaya öncülük bile etti.

Sonunda bugünün, pek çok eksiği ve gediğine rağmen, dünyanın en büyük savaş ve savunma örgütü olan NATO’ nun önde gelen ordularından birine sahip, ortanın üzerindeki ekonomik kapasitesi, genç ve dinamik nüfus yapısıyla ve beşeriyetin en mükemmel siyasal oluşumu olma yolunda ilerleyen AB’ ye aday bir ülke durumuna gelmiş oldu.

Bütün bu başarıların, dünyada olup bitenlerin iyi takip edilip, bunların ülkeye ve topluma doğru bir şekilde adapte edilmesi sayesinde gerçekleştirildiğini söylemek mümkündür. Tabi, dışarıdaki gelişmeler karşısında ürkek ve çekingen davranarak içine kapanmış olsaydı eğer, bugünkü düzeye ulaşması mümkün olmayacaktı.

Peki bütün bunlara rağmen Türkiye’ nin eksiği yok mu? Uygarlık ve ekonomik refah yolunda kat edeceği epey yolu vardır elbette. Fakat, modern bir devlet olma anlamında çevresindeki ülkelerle neredeyse yaşıt olan Türkiye’nin durumuna bakın, bir de, diğerlerinin haline...Aralarındaki şu bariz farkı biz söyleyelim, gerisini siz getirin artık..

Şöyle ki, BOP’ un konusunu teşkil eden ve bu kapsamda revizyondan geçirilmesi öngörülen sözünü ettiğimiz bizimle yaşıt bu bölge ülkeleri ile, operasyonda az da olsa kendisine bir rol biçilen ve belli konularda görevler verilen Türkiye’yi mukayese etmek, meramımızı anlatmaya yetecektir sanırım.

En son şöyle bir tahayyül edin isterseniz, “farzı muhal” diyerek. Acaba Türkiye, rejimi, toplumsal ve kültürel yapısı ve nihayet dünyaya bakış açısıyla bugünkü (beğenmediğimiz) durumda değil de; dünyanın yeniden yapılandırmak üzere “kadastro” işlemine tabi tuttuğu yanı başımızdaki bölge ülkelerine benzer bir durumda olsaydı diye...

Hiç yorum yok: