8 Mart 2008 Cumartesi

EĞİTİM VE İNSAN

İyilik, doğruluk, güzellik gibi zaman ve mekanla sınırlı olmaksızın herkes tarafından üstün görülen kişilik ve davranış özelliklerine sahip insan tipini yetiştirmek eğitim sisteminin en temel amacıdır. Akıllı olması dışında yeryüzündeki diğer canlılardan fizyolojik bakımdan farkı bulunmayan insana gerçek insani mahiyetinin kazandırılması eğitim sayesinde olur. Akıl faktörü, kişinin eğitilmek suretiyle doğuştan sahip olduğu yetilerinin daha da geliştirilip diğer varlıklarla arasındaki mesafenin artırılmasını mümkün kılar. Tarih boyunca bu işlevi üstlenmiş olan eğitim kurumu bugün çok daha önemli görevlerle karşı karşıyadır. Şimdinin küreselleşmiş kitle toplumunda eğitimin bu hayati fonksiyonunu ifa edebilmesi için iyice sistemleşerek daha da ayrıntılı ve planlı bir program haline dönüşmesi gerekir.

İnsanlık alemi geçmişten günümüze pek çok kargaşa ve savaş yaşamıştır. Tüm bu mücadele ve kavgalar temelde insan unsurundan ve ona bağlı olarak da toplumların farklı karakteristik özeliklere sahip olmalarından kaynaklanır. Ancak bu farklılıklara rağmen bütün insanlığın taşıdığı ortak özellikler, üzerinde anlaştığı birtakım değerler de yok değildir. İnsan yaşamının başlangıcından itibaren gelişip olgunlaşan ve günümüze kadar kristalleşerek ulaşmış olan bu değerlere dünyanın her köşesinde rastlamak mümkündür. En gelişmişinden en geri kalmış olanına kadar hemen her toplumda asgari düzeyde de olsa kimi ortak değerler ve belli ölçüde benzerlik gösteren davranış biçimleri vardır. Anne babaya saygı, insan ve doğa sevgisi, iyiye ve güzele doğru meyilli olma gibi hasletler bugün her toplumda, hatta ilkel topluluklarda bile kabul edilen davranış kalıplarıdır. Örneğin tatlı bir gülümseme yada tokalaşmak üzere uzatılan bir el, ilke olarak, her toplumda ve herkes tarafından hoş görülür, herhangi olumsuz bir tepki ile karşılanmaz. Yine birbirinden karşılıklı olarak binlerce insan öldürmüş olan iki ordunun temsilcilerinin barışmak için aynı masaya oturup el sıkışmaları bütün insanların taşıdığını söylediğimiz bu ortak değerlerden ileri gelmektedir.

İşte, az yada çok her insanın sahip olduğu bu güzellikler toplumların gelişmişlik durumuna göre farklı düzeylerde bulunmaktadır. İleri bir toplumda saydığımız bütün bu özelliklerin yanısıra, görece geri kalmış öteki toplumlarda bulunmayan başka pek çok nitelik de vardır. Geri kalmış bir toplumda temel ilişkilere hakim olan karşılıklı sevgi ve saygı, çevre ve ulusal değerleri koruma duygusunun belli ölçüde mevcut bulunduğunu kabul etsek bile, gelişmiş bir toplumdakine nazaran en geniş anlamıyla insan haklarına saygılı, ülkesine ve devletine kusursuz bir vatandaşlık bilinci ile bağlı, kafası ve kalbi çağdaş uygarlığın gerektirdiği tüm medeni değerleri taşıyan; bunlarla da yetinmeyerek kendisini, çevresini, ülkesini ve ulusu ile birlikte tüm dünyayı insanlığa yaraşır en ileri noktaya taşıma çabası ve azminde olan fertlerden oluştuğunu söylemek olanaksızdır.

İnsanlık ailesinin bugün genel olarak elde etmiş olduğu uygarlık ve bilgi birikimi bütün insanların ortak çabası ve katkısının ürünüdür. Ancak gelinen bu noktada her toplumun aynı paya sahip olduğu söylenemez. Gelişmiş bir toplumun bu evrensel birikime katabileceği şey, geri kalmış olanlarınkinden hem nitelik hem de nicelik olarak çok daha büyük olacaktır. Şurası da unutulmamalıdır ki, uygarlık yalnızca sahip olunan maddi zenginlik ve lüks yaşam tarzı yada bilimsel bilgide ulaşılan seviyenin yüksekliği değildir. İnsanlığın yararına kullanılmayan bilimin büyük felaketlere sebebiyet verdiğine tarih defalarca şahit olmuştur. İdeal toplumun ve ulaşılması gereken uygarlık düzeyinin gerektirdiği insan modeli, çağdaş bilgi donanımının yanısıra insana yakışır ahlak ve erdemlilik gibi meziyetlere de sahip olmalıdır.

Modern toplumlarda, yaşam boyu süren bir etkinlik olan eğitimin en iyi şekilde verildiği yer okullardır. Böylelikle milli eğitim sistemi sayesinde yediden yetmişe toplumun her ferdi birer erdemli insan haline gelir. Öte yandan insanlığın yolunu her alanda aydınlatacak büyük dehaların yetişmesine de uygun zemin yaratılmış olacaktır. Sistemli ve tutarlı bir eğitim sürecinden geçmemiş insanların bilimde, sanatta yada herhangi başka bir alanda inkişaf etmesi şansa bağlı iken, iyi işleyen bir eğitim faaliyeti sonucunda ise sayısız zirve adamın yetişmemesi için bir neden yoktur. Edison ve Pastör gibi insanlığa büyük hizmetleri geçmiş dev bilginlerle; Atatürk, Wilson ve Gandhi gibi içinden çıkmış oldukları toplumlar tarafından birer gurur kaynağı olarak görülen ve tüm dünya tarafından imrenilerek yaptıkları fedakarlıklar karşısında minnetle anılan büyük siyaset ve devlet adamlarının her biri kendi dönemlerine göre çok iyi eğitim görmüş insanlardı.

Bir toplumun gelişmişlik düzeyini o toplumu oluşturan bireylerin eğitim durumları belirler. Şu halde toplumumuzun gelişip çağdaş uygarlık seviyesini yakalayarak dünya milletler camiasında layık olduğu yere gelebilmesi için toplum bireylerinin topyekün milli ve evrensel normlara uygun bir eğitim sürecinden geçmesi gerekir. Bu konuda Türk Milli Eğitim Sisteminin yegane görevi, Başöğretmenin yetmiş küsur yıl önce kendisine göstermiş olduğu hedefler doğrultusunda büyük bir azimle ilerleyerek, Cumhuriyete ve bağımsızlığa sahip çıkacak nesiller yetiştirmektir. Büyük bir uygarlık yarışının yaşandığı günümüzde Milli Eğitimin en büyük görevi ülkesine ve milletine faydalı, temel insanlık onuru ve ahlakına sahip, insan ve doğa sevgisiyle dolu, kişilik ve özgüven sahibi bireyler yetiştirmektir. Ulusal değerleri taşıyan evrensel çaptaki insanları yetiştirmek ancak Milli Eğitimin ve onun kadrolarının verecekleri eğitimle mümkün olabilir. Zira yetişecek nesiller onların eseri olacaktır. 15.03.2002, İstanbul.

Hiç yorum yok: