29 Aralık 2008 Pazartesi

Baykal Aczimendileri de Partisine Alır mı?




Dün değil, evvelsi gündü sanırım.. Haber ajanslarının yayınladıkları İngiltere kaynaklı, tıp alemine dair bir habere göre, doktorlar, genetik mühendisliği çalışmaları kapsamında, daha evvel kendisine nakledilmiş organı doku uyuşmazlığı nedeniyle reddetmiş olan bir kadına, kök hücre teknolojisiyle geliştirilmiş bir soluk borusu takılmış. Başkasından alınmış bir soluk borusunun üzerine, hasta kadına ait kök hücreler giydirilmek suretiyle soluk borusunun kendi vücut genetiğiyle uyumlu hale getirilmesi üzerine organ nakli operasyonu başarılı geçmiş. Organ nakillerinde yaygın olarak görülen doku uyuşmazlığı sorununu tamamen ortadan kaldıracağı umulan bu önemli gelişme karşısında, herkes gibi biz de büyük bir sevinç duyduk. Diğer yandan, malum..bu aralar, yerel seçimlerin yaklaştığı şu günlerde, iç siyasi arenamızda herkes CHP lideri Baykal’ ın türbanlı ve kara çarşaflı kadınlara rozet takarak onları parti üyeliğine kabul etmesi atraksiyonlarını konuşuyor. Tıptaki bu hayırlı gelişmeyi duyunca, siyaset sahasında da “klonlama” benzeri müdahalelerle, siyasi açıdan tamamen farklı bir unsuru Baykal’ınkine benzer suni /fenni metotlarla bambaşka bir bünyeye monte etmek mümkün olabilir mi diye düşündüm. Yoksa Sayın Baykal da, İngiliz hekimlerin tıp alanında geliştirdikleri yöntemde olduğu gibi, ama bu kez siyaset biliminde devrim sayılabilecek yeni bir yöntem keşfetti de bizim haberimiz mi yok? Değilse, Sayın Baykal ve Ülkeyi yönetmeye talip bir siyasi partinin başkanı olarak bütün başarısızlığına rağmen kendisini parti liderliği koltuğunda tutmakta inat eden, çoğu, modası geçmiş düşüncelere sahip “seri sonu” politikacı destekçileri; neredeyse 3 ay gibi kısa bir sürenin kaldığı yerel seçimlere sözde hazırlık olsun diye, buram buram oy avcılığı kokan bir tarzda, kalkıp da kara çarşaf giymiş bir iki kadına müsamerevari bir mizansen içerisinde CHP rozeti takmak gibi, bu denli iğreti duran bir davranış içine girmezlerdi. Ama anlaşılan, Sayın Baykal ve akıl hocalığını/şakşakçılığını yapan CHP önde gelenleri, çok değil, sadece birkaç ay evvel Meclis’ den 411 gibi rekor bir oyla geçmiş olan “üniversitelerde başörtüsü serbestliği” yasasının Anayasa Mahkemesince iptalini sağlayan parti ve odağın kendisi olduğunu unutmuş, hatta bu hususu sadece unutmakla da kalmamış; tüm halkın da bu olgudan haberi yokmuş gibi, medyanın önünde sembolik olarak bir iki kadını partiye alarak oynamış olduğu tiyatro sayesinde “halk” dediğimiz şuursuz insan deryasına maya çalabileceğine cidden inanıyorlar. Nasılsa, toplum dediğimiz kitleler, neticede, bilinçsiz insan yığınlarından oluşmuyor mu? İnsanlar bilinçsiz bir biçimde, her önüne gelene oy vermiyorlar mı? Evet, madem ki seçim öncesindeki kısacık süreler içerisinde kim halkın hoşuna gidecek sözler sarf edip gönlüne girecek görüntüler ortaya koyarsa, insanlar, söylenenlerin doğruluğuna-yanlışlığına yada faydasına-zararına bakmaksızın kendilerine meylediyor ve onlara oy veriyorlar…O zaman, CHP’ nin de kafası kel mi kardeşim? Onun da bu şekilde politika yapması neden yadırgansın ki? Hem şimdiye kadar durduğu kabahat…Tabii ki, rakipleri gibi o da, seçimler öncesinde, tamamen kampanya çalışmalarına yönelik olarak ve tutmayacağı hatta tutmayı düşünmediği “mut’a”vari geçici vaatlerde bulunacak ve asırlık geçmişiyle mevcut bünyesine neredeyse yüzde yüz zıt birtakım hareketle içerisine girerek türlü hokkabazlıklar sergileyecek. Diğer tüm parti ve gruplar bunu yaptığına göre CHP’ nin de bu yolu denemesinde bir beis yoktur diye düşünülebilir. Ama öyle değil işte..Çünkü, en azından, 60 yıla yakın bir süredir, iyi yada kötü, hiç değilse “demokrasi” denebilecek rejimlerle idare edilen bir ülke olan Türkiye’ de, çok şükür bugün, siyasi hareket ve partiler manasında fena sayılmayacak çoğulculuktaki bir yapıya sahibiz. Şu an mesela, bir kaçı sadece bir yada birkaç sandalyeyle temsil ediliyor olsalar bile, 7-8 civarında parti Parlamentomuzda temsil edilme şansını elde etmiş durumda. Yine, Parlamentoya şu an için girme imkanı bulamamış yığınla parti ve siyasi hareket de, medeni dünyanın önde gelen demokrasilerindeki kadar olmasa bile, gayet özgür sayılabilecek bir siyasal ortamda diledikleri şekilde politik faaliyet icra edebilmektedir. Diğer demokratik ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’ nin siyasi hayatında da, genel manada sağ ve sol diye ayrılan iki ana cenah var. Bu iki ana cenahta, merkezlerinden en uçtaki noktalarına doğru uzanan bir çizgide farklı noktalarda konumlanmış farklı dünya görüşündeki grup ve partiler mevcut. Ülkede, örneğin, Saadet Partisi ve bir ölçüde belki AKP’ de olduğu gibi, dini değerleri ve hissiyatı nispeten daha fazla ön planda tutan partiler olduğu gibi; Türk yada Kürt milliyetçiliğini farklı yoğunluklarda benimseyen partiler de mevcuttur. Bu bağlamda, Kürtçü sayılabilecek kesimlerin bile, yasal siyasi faaliyetlerini sürdürebilmek için DTP, Hak-Par ..vb. siyasi oluşumlar etrafında kümelendiklerini görüyoruz. Hasıl-ı kelam; Türkiye’ de insanlar, en azından şu an için, Baykal’ ın, CHP’ ciğinin kapısını sağcı muhafazakar-dindar kesimin geleneksel mıntıkasına mensup oldukları kılık kıyafetleri dahil her hallerinden belli olan birkaç kadına, dostlar alışverişte görsünler misali açmasının erdemini haklı çıkaracak siyasi bir açlık çekmiyor. Baykal’ ın CHP rozetini taktığı hanımefendiler, önceki seçimlerde AKP’ ye yada onun seleflerine oy vermiş olan ancak, iktidardaki AKP’ nin uygulamalarına karşı bu partiye küsüp desteklemekten vazgeçmiş kişiler olabilir. Ama öyle olsa bile, şurası bir gerçek ki; bu kadınlar ve onlar gibi giyinen, onlar gibi düşünen ve yaşayan insanların, normalde, AKP’ ye küstüklerinde gidecekleri adres sıralamasında CHP, bırakın ilk olmayı, çok da sonlardaki bir yer olacaktır. AKP’ den çıkan biri, bu partinin dindarlığını yeterli görmüyorsa örneğin, Saadet Partisine vs. gider; milliyetçiliğini zayıf buluyorsa MHP’ ye, BBP’ ye yada bu tandanstaki herhangi bir partiye katılır; yok eğer, AKP’ yi fazlaca dinci ve/veya milliyetçi görüyorsa, o zaman da, sığınacağı liman yine CHP değil, Demokrat Parti, ANAP..vs en azından “merkez” yada “merkez sağ” sayılabilecek bir yer olacaktır. Hele, o kılık kıyafetleriyle, kara çarşafa bürünmüş halleriyle, CHP gibi, bu kılıktaki “sıkmabaş”lara karşı bir nevi “aşılanmış” bir topluluğa ayak basabilmeleri imkansızdır. Baykal ve takımının, bu “şıkmabaş” kara çarşaflı hanımlara yerel seçim arifesinde, medyanın önünde, halkın gözünün içine sokarcasına rozet takma seremonisi olayında bilmediğimiz ince bir “iş” yoksa eğer, o zaman demek ki, CHP önderleri siyaset literatürüne “devrim” olarak geçebilecek mahiyette “dahiyane” bir politik klonlama-mayalama tekniğini geliştirmişler de bizim haberimiz yok. CHP yöneticileri gerçekten de, örneğin bir-iki aczimendinin Atatürkçü-laik ve sosyal demokrat bir partiye; diyelim ki CHP’ nin kendisine yahut SHP veya DSP’ ye transfer edilerek bütün bir “çember sakallılar” ehlinin bu partilerdeki kardeşleriyle herhangi bir doku uyuşmazlığı sorunuyla karşılaşılmadan eklemlenmesini yada, birkaç gay vatandaşımızın Recai Kutan’ ın Saadet’ ine dışarıdan monte edilmesi ile bilumum gay ve lezbiyen camiasının milli görüş cemaati ile bir araya getirilmesini mümkün kılacak mucizevi bir buluş gerçekleştirmiş olabilirler. Kim bilir… Şaka bir tarafa ama, durum gerçekten de öyleyse, yani, CHP’ liler dünyayı bu mühim(!) gelişmeden haberdar etmekten kaçınıyorlarsa, insanlık alemi büyük bir kayıp yaşıyor demektir. Sayın Baykal ve çalışma arkadaşları, CHP laboratuarlarında geliştirdiklerini düşündüğümüz bu yöntemin ayrıntılarını kamuoyuna açıklasalar da biz de bu işin sırrını çözebilsek ve bu konuda boşuna beyin zonklatmasak.

Hiç yorum yok: